13 Ocak 2014

Kış Günlüğü * Paul Auster

Okuduğum kitapları yazmam biraz gecikti. Bu yüzden 2013 te okuduğum kitaplarla devam edeceğim bir süre kitap yorumlarıma. Bu da onlardan biri...
Kış Günlüğü ismini çokça duyduğum kitaplardan biriydi. Hani şu okunması gereken kitap listelerinde dolaşan kitaplardan...Benim yazarı tanıdığım ilk kitabı oldu... Ancak yorumlarımdan önce tanıtım yazısına yer vermek istiyorum okumak isteyenler için...
"Her yazar, kitaplarına kendini de saklar. Ama gün gelir satır aralarında anlatmaktan vazgeçer kendisini. Artık yaş kemale ermiştir. Yaşadıkları, yaşayamadıkları, düşleri, gerçekleri... Hesaplaşma zamanıdır. Paul Auster'ın kendi hikâyesine dönerek yazdığı Kış Günlüğü, sıradan bir yaşamöyküsü değildir, usta bir kalemden çıkmış roman gibi bir yaşamdır. Yazar bu kitabı neden yazdığını kendi cümleleriyle şöyle açıklar: "Ne de olsa zaman azalıyor. Belki de şimdilik hikâyelerini bir yana bırakıp hayatının anımsadığın ilk gününden bugüne kadar bu bedenin içinde yaşamanın nasıl bir duygu olduğunu incelemeye çalışsan iyi olur."
Bu kitap, yazarın ağzından kendi hayatını anlattığı bir kitap. Hayatı ise roman tadında olmamakla beraber yazar kendiyle ilgili bir eser bırakmak istemiş aslında geride. Sık sık yaşlılık hüznü ve ölüm korkusu hissediliyor. Bu bakımdan okuyucuyu da hayatıyla hesaplaşmaya çağırıyor fark ettirmeden. 

Çocukluğundan yetişme çağına, evliliklerinden taşındığı evlere kadar her şeyi ayrıntılı bir şekilde anlatıyor. Bu anlatımı ise oldukça durağan ve ayrıntılı. Anlamı kuvvetlendirmek için bazı kelimeleri ya da aynı türden nesneleri tekrar etmesine sık sık rastlayınca oldukça sıkıldım... Yazarı daha önceden okumadığım için hayatının ayrıntıları, kitaplarını hangi zamanda hangi ortamlarda yazdığı da beni pek ilgilendirmedi. Bu bakımdan yazarın ilk bu kitabını okumam benim için kötü bir seçim oldu. Bundan sonra da yazarı okuyacağımı pek sanmıyorum...
Oldukça durağan, sonunu herhangi bir sebeple beklemediğiniz bir hayat hikayesini anlatıyor yazar. Ancak bunun dışında da yazarın kendi duygularıyla ilgili içten ya da yaşadığı olaylarla ilgili kişisel görüşlerini yansıttığı bir yazım tarzı da bulamadım. Geçmişindeki insanlara dokunmadan kendiyle hesaplaşmadan daha çok -yazının başında bahsettiğim gibi- yaşlılık psikolojisiyle yazılmış bir hayat özeti gibi geldi bana. Sevemedim...
Sevgiler

3 yorum:

  1. Benim de son zamanlarda okuduğum kitaplardan ve ben de senin gibi, sevemedim, daha önce yazarın "Yanılsamalar Kitabı"nı okumuştum ve beğendiğimi hatırlıyorum ama bu kitabı bana da biraz "özensiz" geldi... Sanki yazmış olmak için ordan burdan, canının istediğini canının istediğince yazmış. Bazen öylesine yazılan kitaplar içten olduğu için başarılı olur ama bu, ne bileyim, ilgimi hiç çekmedi...
    Mesela şu an Mina Urgan'ın "Bir Dinozorun Anıları"nı okuyorum. O da otobiyografik bir kitap ve o da yine ordan ordan, bol düşünce geçişleri, konudan konuya atlamalar olan bir kitap, ama şu an onu bayıla bayıla okuyorum... Çok sevdim... :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet aynen caninin istediğince yazmış. Mine Urgan i da cok duydum ama bir turlu sira gelmedi. Keyifli okumalar:)

      Sil
  2. Bende katildigimiz okuma senligi icin Kis kelimesi ile ilgili bir kitapta bu kitabi düsünmüstüm sonra vazgectim. Cünkü ben bu senlige elimde bulunan kitaplari okuyayim diye katilmistim, yeni kitaplari satin alayim diye degil. Sevgiler.

    YanıtlaSil

Her türlü soru, eleştiri, isteğinizi, görüşünüzü lütfen hakaret içermeyen cümlelerle yazın. Seve seve hepsine cevap veriyorum...